ÖLÜMLÜ İŞ KAZASINDAN KAYNAKLANAN MANEVİ TAZMİNAT DAVALARINDA KANUNİ VEKALET ÜCRETİ
I.GİRİŞ
Avrupa Birliği tarafından hazırlanan resmi istatistik verilerine göre iş kazalarında en fazla insanın hayatını kaybettiği ülkelerden biri olan Türkiye’de, günde ortalama 4 kişi iş kazaları nedeniyle hayatını kaybediyor. Sıklıkla tedbirsizlik ve dikkatsizlik nedeniyle meydana gelen iş kazaları nedeniyle vefat eden işçilerin yakınlarının duydukları elem ve ızdırap , manevi tazminat konusunu gündeme getiriyor. İşçi yakınlarının duydukları ızdırabın bir nebze de olsa dindirilmesi ,denkliğin sağlanması ve caydırıcılık mahiyetini haiz olması nedeniyle manevi tazminat önemli bir konuma sahiptir. İş kazalarından doğan manevi tazminat davalarında hükmedilecek vekalet ücretine ilişkin yapılan spesifik düzenlemeler ,doktrinde ve Yargıtay Kararlarında konunun ayrıntılarıyla ele alınmasını ve tartışmaları beraberinde getirmiştir.
II.İŞ KAZALARINDA MANEVİ TAZMİNAT KAVRAMI
Kaza ; dış dünyadan gelen ani bir etki sonucu meydana gelerek maddi zarar, ölüm veya yaralanma gibi sonuçlara sebep olan, olay veya olaylar zinciridir. İş kazası ,işçinin işverene ait işyerinde veya işyeri dışında ve işin yürütülmesi için yapılan çalışmalar sırasında yaralanmasına, ölümüne veya ruhsal açıdan zarara uğramasına neden olan olaylara iş kazası denilmektedir. kavramı ise 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 13. Maddesin gereği işçinin işyerinde bulunduğu sırada uğradığı bedensel ve ruhsal zararlar,işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle gerçekleşen her türlü olay,bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda işçinin uğradığı zararlar,emziren sigortalının iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda maruz kaldığı zararlar ve sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren her türlü kaza, iş kazası sayılır
Manevi tazminat ,kişilik hakkı zedelenenin duyduğu manevi acıyı bir nebze olsun hafifletmek, kişide oluşan acı ve ızdırabın unutturularak bozulan manevi dengeyi onarmak amacıyla getirilen bir denkleştirme ve tatmin vasıtasıdır. Yargıtay,manevi tazminatı ne gerçek anlamda bir tazminat ne de bir ceza olmadığını,manevi tazminatın amacının, zarar görenin uğradığı zararı, acı ve üzüntüleri dindirecek veya hafifletecek bir tatmin duygusu yaratmanın yanında kişilerin beden-ruh bütünlüğüne yönelik haksız eylemlerde, taksirli davranışlarda caydırıcılık uyandırmak olduğunu vurgulamıştır.
Borçlar Kanunu madde hükmü ile manevi tazminat düzenlemiştir;
“Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”
Borçlar Kanunu gereği bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özellikleri göz önünde tutularak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verilebilir. Bedensel bütünlüğünün kapsamına ruhsal ve sinirsel sağlığın da dahil olduğundan şüphe yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ‘nın 17. Maddesin gereği herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Kişide ruhsal ve sinirsel çöküntüye neden olan ve kişinin manevi olarak yıpranması sonucunu doğuran kişilik hakkı ihlalleri nedeniyle ,hem denkliğin sağlanabilmesi hem de caydırıcılığın temini için manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Ancak hükmolunacak manevi tazminatın, manevi zarara sebebiyet veren kişiyi cezalandırma amacı taşımadığı unutulmamalıdır.
Cismani zarara uğrayan kişilerin yakınlarının da bu durum nedeniyle ruhsal ne sinirsel sağlık bütünlüğü bozulmuşsa ,manevi tazminata hükmedilebilir.İşçi yakını kavramından sadece ölen işçi ile aynı evde yaşayan bireyler ya da işçinin aile üyeleri anlaşılmamalıdır.Ancak işçini çok yakını konumunda bulunan anne,baba,işçinin çocukları ,işçinin eşi gibi aile üyelerinin karine olarak işçinin yakını olduğu kabul edilir. Ancak üvey ana üvey baba ,evlatlık için durum böyle değildir . Yargıtay 10 Hukuk Dairesi 6.11.1975 Tarihli ,E. 1975/835, K. 1975/1227 sayılı kararında,üvey ananın, ölenle arasında manevi tazminatı gerektirecek ölçüde duygusal yakınlığın varlığını kabule elverişli kişilerden olamadığı ,üvey ananın manevi tazminat isteyip istemeyeceği, isteyebilecekse ölenin eşi, çocukları ve babası için hükmedilen miktarda bir manevi tazminatın üvey anaya dahi verilmesinin doğru bulunup bulunmadığı araştırılması gerektiğini ifade etmiştir.denilmiştir. İşçi yakını sıfatıyla manevi tazminat talep edebilmek için işçinin kan ya da sıhri hışmı olmaya da gerek yoktur. Yargıtay’a göre de önemli olan aile hukuku çerçevesinde yakınlık değil duygusal yakınlıktır.Tazminat talebinde bulunanın işçinin yakını olup olmadığının tespitinde uzak ya da yakın hısımlık bağları yerine ölenle çok yakın ve içtenlik taşıyan bir bağlılığın varlığı dikkate alınır .Öyle ki işçinin ,aralarında evlilik bağı bulunmayan sevgilisi ,işçinin nişanlısı ,işçinin yakın arkadaşları gibi işçi ile aralarındaki duygusal bağlılığı ve işçinin ölümü nedeniyle beden ve ruh sağlığının sarsıldığını ispat eden herkes,manevi tazminat talep edebilir. İşçi ile arasında duygusal bağlılık bulunan ve işçinin ölümü nedeniyle beden ve ruh sağlığı sarsılmış kişiler işçinin yakınıdır.İşçi yakını lehine manevi tazminata ,sadece duyulan elem ve ızdırap hâlinde değil, ileride çekilecek acılar için de hükmedilebilir.
II.MANEVİ TAZMİNATIN BELİRLENMESİ
İşçi yakınlarının manevi tazminat talep edebilmesi için , işçinin bedensel bütünlüğün hukuka aykırı olarak ihlal edilmiş olması, ölüm veya ağır bedensel zararın meydana gelmesi, ihlal sonucunda işçi yakınında manevi zararın vuku bulması,manevi zarar ile işçinin ölümü ve bedensel zarara neden olan hukuka aykırı ihlal arasında nedensellik bağının bulunması,işverenin kusurunun bulunması veya kusursuz sorumluluk halinin varlığı gereklidir. Hukuka aykırı saldırı fiilinin, hayatın olağan akışında iddia edilen manevi zararı meydana getirmeye elverişli ise nedensellik bağının bulunduğunun kabulü gerekir.Unutulmamalıdır ki manevi tazminata hükmedilebilmesi için işverenin kusurlu olması gerekmemekte ancak işverenin kusur derecesi manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde önem arz etmektedir.
Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde hâkim, tazminatın kapsamını somut olayın özellikleri ,durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alır.Hâkimin, manevi tazminatın belirlenmesinde takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Manevi tazminat olarak takdir edilecek para miktarı,zarara uğrayanda manevi huzur doğurma niteliğini haiz olmalı,bunun yanında zarara sebep olanı cezalandırma boyutuna ulaşmamalı mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminatın tespitinde hâkim ; maddi zararı tamamlaması ve denkleştirmesi,tarafların kusur durumu,miktarın caydırıcı olması, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına uygun olması, hak sahiplerinin sayısı,ölenin yaşı,haksız eylemin niteliği, olayın ve eylemin ağırlığı, kusur durumu, zarar görenin ve zarar verenin kişilikleri, meslek yaşamının sona ermesi ve ekonomik geleceğin sarsılması gibi ölçütleri gözönünde bulundurur.Manevi zararın tespitinde somut olayın özelliklerine göre her olay bakımından kendi içinde bir değerlendirme yapılmalıdır .Nitekim Yargıtay , ölümle sonuçlanan bir iş kazası nedeniyle açılan manevi tazminat davasında anne ve babanın, çocuklarının ölümü sebebiyle manevi tazminat taleplerinde; ölenin tek çocuk olması, başka çocuk yapacak yaşta bulunmamaları gibi hususları gözönünde bulundurmuş,bir başka kararında çocukların anne babalarının ölümü nedeniyle açtıkları manevi tazminat davasında tazminatın belirlenmesinde çocukların bakıma muhtaç bulunup bulunmadıklarını değerlendirmiştir.
III.İŞ KAZASI TAZMİNAT DAVA AÇMA SÜRESİ (ZAMANAŞIMI)
İş kazası neticesinde yaralanma(maluliyet) veya ölüm olması hâlinde manevi tazminat davası açma süresi,TBK m146 hükmü gereği genel zamanaşımı süresi olan 10 yıldır. Borçlar Kanunu 72.madde hükmü gereğince “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” İşçinin ölümüne sebebiyet veren haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ve bu suç bakımından ceza zamanaşımı daha uzun süreliyse ceza zamanaşımı uygulanacak, ceza zaman aşımı genel zamanaşımı olan 10 yıldan kısa süreliyse, 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır.
IV.İŞ KAZASI NEDENİYLE AÇILAN MANEVİ TAZMİNAT DAVALARINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
İş kazası nedeniyle açılan manevi tazminat davalarında görevli mahkeme iş mahkemeleridir.
1-İş kazalarında genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
2-İş kazalarından kaynaklanan manevi tazminat davalarına ,iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer iş mahkemesi de yetkilidir.
3-İş kazası nedeniyle maluliyete uğrayan veya ölen işçinin davacı yakınlarının yerleşim yeri iş mahkemesi de yetkilidir.
İşçi ve işveren arasında bu hükümlere aykırı olarak düzenlenen yetki sözleşmeleri geçersizdir.
V.VEKALET ÜCRETİ KAVRAMI
Avukatlık ücreti, 1136 Sy. Av.K’da, “avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağ veya değer”, şeklinde tanımlanmıştır.Avukatlık ücreti,avukatın hukuku yardımı sonucu hak kazandığı meblağdır.
Hukukumuzda da avukatlık ücretinin kararlaştırılmasında, dava sonucuna katılmalı ücret belirleme yasağından başka, asgari tutarın altında ücret belirleyememe ve azami tutar yasakları mevcuttur. Avukatlık ücretinin tespitinde , dava veya yargılama konusuna göre sabit ücret, hizmet saati itibarıyla süreye göre değişken ücret ,başarıya göre değişken ücret şeklindeki ücret belirleme esasları münferiden veya karma olarak uygulanabilmektedir(Av.K, 163/I).
Hukukumuzda avukatlık ücreti, avukatlık sözleşmesi ile müvekkilce avukata ödenmesi kararlaştırılan akdi vekalet ücreti ve yargılamada aleyhine karar verilen tarafça lehine karar verilen tarafa ödenmesine hükmolunan yasal vekalet ücreti(karşı taraf vekalet ücreti) şeklinde iki ayrı kategori altında sınıflandırılmıştır.
Avukat ile iş sahibi arasında yazılı veya sözlü olarak akdedilen sözleşmeye istinaden avukat tarafından hukuki yardım edimi kapsamında yapılan iş ve işlemler avukatlık hizmeti olarak adlandırılır ve hizmet karşılığında taraflar arasında Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nde belirlenen sınırlar dahilinde serbestçe belirlenerek iş sahibince ödenen bedel ,avukatlık ücretidir.
Avukatlık ücreti , asgari ücret tarifesinde gösterilen sınırlar arasında kalmak üzere taraflarca serbestçe kararlaştırılabilir. Avukatlık ücretinin ,dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi olarak kararlaştırıldığı hâllerde bu oran yüzde yirmibeşi aşamaz.Nitekim avukatlık sözleşmesi ile belirlenen vekalet ücretinin , Kanunda ve Avukatlık Asgari Ücret tarifesinde düzenlenen oranların altında veya üstünde ücret belirlenmesi halinde, sözleşmenin ücrete ilişkin hükümleri geçersiz sayılır. Avukatlık Kanunu’nun madde 164/4 hükmü gereği;
“Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir.(Değişik üçüncü ve dördüncü cümle:13/1/2004 – 5043/5 md.) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır. “Avukatlık sözleşmesinde ücret kararlaştırılmamış olsa dahi avukat ,ilgili hüküm çerçevesinde ücrete hak kazanır.
Avukatlık ücretinin yükümlüsünün avukat ile avukatlık sözleşmesi akdeden iş sahibi taraf olduğunda tereddüt yoktur. Vekalet ücretinin diğer çeşidi , avukatla temsil olunan davalarda yargı organlarınca davayı kazanan taraf lehine, davayı kaybeden tarafça ödenmek üzere yargılama gideri olarak hükme bağlanan vekâlet ücretidir. Vekille temsil olunan davalarda kanun gereği hükmolunacak bu vekalet ücreti, HMK m323 –ğ hükmü ile yargılama giderleri arasında sayılmıştır.
Doktrinde kabul gördüğü üzere, davayı kısmen ya da tamamen kaybeden taraf aleyhine hükmolunacak avukatlık vekalet ücreti masrafının dayanağı , hukukumuzda karşı tarafa yargılama ve avukatlık HMK‘nin 326.maddesi hükmüdür. HMK madde 326 hükmü ile ; kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği, dava sonucunda iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkemenin yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı düzenlenmiştir. Hükmün gerekçesinde vekâlet ücretinin, davada kısmen veya tamamen haklı çıkan tarafın,davasını vekille takip etmesi durumunda, diğer yargılama giderlerinden ayrı olarak lehine hükmedilen bir tutar olduğu, bu ücretin yargılama giderleri kapsamına dahil olup,Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanacağı belirtilmiştir. Yargılama gideri olan kanuni vekalet ücretinin takdirinde hukuki sürecin tamamlandığı ve dava sonunda kararın verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret tarifesi esas alınır.
Yargılama gideri olan kanuni vekalet ücreti nispi vekalet ücreti ve maktu vekalet ücreti olmak üzere ikiye ayrılır. Nispi vekalet ücreti, konusu para veya para ile ölçülebilir değerler olan davalarda ,dava konusu değere göre miktarı değişen vekalet ücretidir.Maktu vekalet ücreti görülen dava konusunun parayla ölçülemediği durumlarda hükmedilen vekalet ücretidir ve davanın görülmekte olduğu mahkemeye göre değişir.Aynı mahkemede görülen maktu ücreti tabi tüm davalarda belirlenen bu ücrete hükmolunur.
HMK madde 323 kapsamında yargılama giderlerinden sayılan vekalet ücreti masrafı, kısmen ya da tamamen aleyhine hüküm verilen taraftan alınarak, kısmen ya da tamamen lehine hüküm verilen tarafa verilecektir. Davada iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması halinde, mahkeme ,yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırılacağı düzenlenmiş olup bu düzenleme , haksız ya da hukuka aykırı olarak yargı yoluna başvuran tarafça, maddi bir külfete katlanan şahsın zararının giderilmesini sağlamak amaçlanmaktadır. Hukuka aykırı işlem veya haksız bir eylen nedeniyle nedeniyle dava açmak zorunda kalan ya da kendisine karşı haksız bir şekilde dava açılan kişinin katlandığı masrafların yargılama sonunda haklı çıkan tarafa iadesinin sağlanması, hak arama hürriyeti ve hakkaniyetin,bunların yanında Anayasa’yla güvence altına alınan mülkiyet hakkının gereğidir.
Aleyhine hüküm verilenlerin birden fazla olması halinde ,mahkemece yargılama giderleri bunlar arasında paylaştırabileceği gibi bunların yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilecektir.
VI.YARGI ORGANLARINCA HÜKMEDİLEN VEKÂLET ÜCRETİNİN AİDİYETİ SORUNU
HMK madde 330 hükmü ile, vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücretine, taraf lehine hükmedileceği düzenlenmiştir. Avukatlık Kanunu’nun 164.maddesinde ise dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata ait olduğu ve bu ücretin, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemeyeceği hükmüne yer verilmiştir.Avukatlık Kanunu ,Hukuk Muhakemeleri Kanunu yanında özel nitelikli bir kanun olsa da , Avukatlık Kanunu ,01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olan HMK ‘ya göre eski tarihli bir kanundur.Kanun koyucunun bu yeni kanun ile getirdiği ve herhangi bir şarta bağlı olmaksızın avukatlık ücretinin taraf lehine hükmolunacağı düzenlemesi karşısında ,Avukatlık Kanunu hükmünün uygulanması kanun koyucunun amacı ile bağdaşmayacaktır. Doktrinde baskın görüş ve Anayasa Mahkemesi dahil yargı kararları bu iki hükmün birbiriyle çeliştiği ve yeni tarihli HMK gereği vekalet ücretinin davanın tarafı lehine hükmedileceği yönünde iken doktrinde bu iki hükmün birbirini tamamladığını ,Avukatlık Kanunu 164 .madde hükmü ile yapılan düzenlemenin kanuni vekalet ücretinin hangi taraf lehine hükmedileceğine ilişkin olmayıp davanın tarafı ve avukat arasındaki iç ilişkiyi düzenleyerek vekâlet ücretinin kime ait olduğunu hükme bağladığını savunan bir görüş de mevcuttur.
Mahkemece hükmedilen kanuni vekalet ücreti HMK madde 323 ile açıkça yargılama giderleri arasında sayılmıştır.Yargılama giderlerinin taraflara ait olduğu gözönünde bulundurulduğunda, yargılma gideri olan vekalet ücretinin vekile ait olmadığı açıktır .Kaldı ki, kanuni vekalet ücretinin amacının yargılama neticesinde haklı çıkan tarafın yaptığı yargılama masraflarının iadesini sağlamak ve hakkın teminini tamamen sağlayarak haklı tarafın zararlarını gidermek olduğu düşünüldüğünde vekil tutmak zorunda kalan , bu taraf lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi kanun koyucunun amacıyla bağdaşmaktadır. Yargı organlarınca hükmedilen vekâlet ücretinin ,davanın tarafına ait olması adalet ve hakkaniyet gereği zorunludur ve hak arama hürriyetinin güvencesidir.Avukatlık ücreti masrafının avukat lehine hükmedilmesi hâlinde Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal niteliği taşıyacağı ve avukatlık ücreti ödeyen tarafın davayı kazansa dahi bu ücreti geri alamayacağı düşüncesi kişileri hak aramaktan alıkoyabileceğinden hak arama hürriyetine de aykırılık teşkil edecektir.
Avukatlık Kanunu’nun değiştirilen 164. maddesinin son fıkrasının Anayasa’nın 2., 5. ve 36. maddelerine aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulmuş, başvurucu mahkeme söz konusu maddenin, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan adalet anlayışı içinde bir hukuk devleti olma ilkesine, 5. maddesi ile korunan devletin adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak sınırlama getiremeyeceği kuralına ve 36. madde ile korunan herkesin yargı mercileri önünde meşru vasıta ve yollardan faydalanma hakkına sahip olması ilkelerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Yüksek Mahkeme,kararının gerekçesinde aşağıdaki ifadelere yer vermiştir:
Avukat sözleşme gereği ücretini aldıktan sonra dava sonunda karşı taraftan davayı kazanan müvekkil için takdir edilen ücreti de almakla hak etmediği; diğer bir deyimle yaptığı sözleşme gereği müvekkilinden alacağı ücretten ayrı ek bir ücret almaktadır. Oysaki müvekkili avukata emeğinin karşılığını sözleşme ilevermeyi taahhüt etmiş ve avukat bu sözleşme gereği ücretini hak etmiştir. Müvekkil davayı kazandığı takdirde kendi avukatına sözleşme gereği ödediği ücretin hiç değilse tarifeye göre hükmedilecek kadarını geriye alabilecekken; bunun da avukata verilmesi hakkaniyete, adalet anlayışına aykırı düşmektedir. Karşı tarafa tarife gereğince yüklenecek avukatlık ücreti avukata değil de müvekkili olan asile verilmiş olsaydı hiç değilse avukata ödediği ücretin bir bölümü müvekkil asile geri gelecek, bu suretle müvekkil asil davayı kazandığı takdirde kısmen zararı karşılanmış olacaktır. Karşı taraftan alınacak ücret avukata verilmekle davacı davayı kazansa bile avukatlık ücreti cebinden çıkmış olacak ve karşı taraftan hakkını tamamen almış olmayacaktır. Bu durum da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. Maddesinde öngörülen herkesin hak arama özgürlüğüne aykırı düşmektedir.”
Anayasa Mahkemesi Avukatlık Kanunu 164.madde hükmünün iptali istemiyle açılan davada iptal istemini; düzenleme ile taraflar arasında ücret kararlaştırılmadığı durumlarda, avukatın sunduğu hizmetin karşılıksız kalmamasını sağlama ve vekil ile müvekkil arasında çıkacak ücret uyuşmazlıklarına engel olma amacı güttüğü, davayı vekil aracılığıyla takip etmenin tarafların kendi iradelerine bağlı olduğu , avukatların mesleklerini serbestçe ve herhangi bir kaygı olmadan yapabilmeleri için yaptıkları hizmetin karşılığı olan makul bir ücret almaları gerektiği, avukatla yapılacak sözleşmede ücret kararlaştırılırken, dava sonunda karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücretinin gözetilmesi engellenmediğinden, itiraz konusu kuralla hak arama özgürlüğünün kullanılmasının zorlaştırıldığından ya da itiraz konusu kuralın adalet anlayışına aykırı olduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle reddetmiştir.Yargıtay yerleşik içtihatlarında da vekalet ücretinin taraflar lehine hükmedilen masraf kalemlerinden olduğu açıkça görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.06.1971 tarih, 497-209 sayılı kararında da belirtildiği gibi, dava sonunda “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi” uyarınca karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti kişisel hak niteliğindedir. 4667 sayılı yasa öncesinde ;Yargıtay Hukuk Daireleri ve Yargıtay Ceza Dairelerinin istikrarlı uygulamasında da bu vekalet ücretinin avukat lehine değil asil lehine hükmedilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Avukatlık Yasasında 4667 sayılı Yasa ile yapılan yeni düzenlemenın akabininde , karşı tarafa dava sonunda yargılama gideri olarak yüklenecek avukatlık ücretinin vekile mi yoksa müvekkile mi hükmedilmesi gerektiği sorunu çeşitli yargısal kararlarında tartışma konusu olmuştur.Yargıtay ,konuya ilişkin kararlarında sıklıkla ,Avukatlık Kanunu’nun 164.maddesindki bu yeni düzenlemenin ,karşı tarafa yükletilecek vekalet ücretinin kimin adına hükmedileceğine ilişkin bir düzenleme olmayıp,avukat ile müvekkil arasında iç ilişkide çıkacak ücret uyuşmazlıklarını çözümlemeye yönelik bir düzenleme olduğuna hükmetmiştir.
Karşı tarafa yükletilecek vekalet ücretinin taraf lehine hükmedilmesi kural olup,sözleşme özgürlüğü prensibi uyarınca, iş sahibi ile avukat isterlerse karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinin iş sahibine ait olacağına ilişkin sözleşme de yapabilirler ancak salt Avukatlık Kanununda yapılan değişiklik nedeniyle gider olarak karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin vekil lehine hükmedilmesi gerektiğini söylemek olanaklı değildir.
Avukatlık Kanunu madde 164/4 hükmünde yer alan “Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez” düzenlemesi ,vekalet ücretine taraf lehine hükmedilmesi gerektiğinin göstergesidir. Karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise, bu ücretin zaten iş sahibinin borcu nedeniyle takas veya mahsup edilmesi ya da haczedilmesi mümkün olamayacaktır. Aksi bir yorum, bizi yasakoyucunun 164. maddesinin son fıkrasına ikinci cümleyi boş yere koyduğu sonucuna götürür. (Murat Aydın, Avukatlık Ücreti, Ankara-2004, 2. Bası, s.252)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.06.2004 tarih 2004/1-122 E., 2004/143 sayılı kararının gerekçesinde ;hükümlerin ,usul yasası hükmü temyiz etme yetkisinin ancak avukatın hükmü ancak yetkili kılındığı takdirde ve vekili adına temyize yetkisi bulunduğu hallerde temyiz yoluna başvurabilecektir oysa avukat lehine ücrete hükmedilmesi halinde, ücret alacağına ilişkin kısım kendisi yönünden bir hak veya olumsuzluk yaratmayacağı cihetle, ceza davalarında katılan, şahsi davacı ya da sanığın buna yönelik temyiz yetkisinin de ortadan kalkması sonucunun doğacağı, yine hükmü kendisi adına temyiz yetkisi bulunmayan vekilin bu hususu temyiz edemeyeceği, C.Savcılarının şahsi hakka ilişen konularda hükmü temyize yetkilerinin bulunmadığı, sanığın da hükmü kendi aleyhine temyiz edemeyeceği düşünülürse, yargılama giderlerinden sayılan ve hükmün bir parçasını oluşturan avukatlık ücretine eksik hükmedildiği hususunun temyiz incelemesine getirilmesine hukuki olanak kalmayacağı anlaşılmaktadır ifadelerine yer vermiştir.
Nitekim ,hukuk literatüründe sıklıkla dile getirilen, yargılamada karşı taraf avukatlık ücretinin avukat adına hükmolunması yönünde yapılacak bir düzenleme , hak arama hürriyetine engel teşkil edebilecek mahiyette olması ve avukatın yargılamadaki konumu itibariyle problemli olması nedeniyle sakıncalıdır.
VII.MANEVİ TAZMİNAT DAVALARINDA VEKALET ÜCRETİ
Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden ,Avukatlık Asgari ücret tarifesine göre ; avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutularak belirlenir. Karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, Avukatlık Asgari ücret Tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10/3.maddesine göre, manevi tazminat davasının tamamının reddi durumunda avukatlık ücretinin, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunacağı dikkate alınarak, maktu vekâlet verilir.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10.maddesi gereği manevi tazminat davasının kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez .Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13.maddesinde ; Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücretinin , davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla belirleneceği ve hükmedilen ücretin talebin kabul veya reddedilen miktarını geçemeyeceği düzenlenmiştir.
Düzenleme ,hak arama hürriyetine güvence niteliği taşıması yönünden önemlidir.Ancak doktinde düzenlemenin , kötüniyetli olarak haksız dava açma yolunun da önünü açtığı da sıklıkla vurgulanmaktadır. Örneğin, 250.000 TL talepli bir manevi tazminat isteminin 50.000 TL’sinin kabul, 200.000 TL’sinin reddi durumunda, davalı vekili lehine hükmedilecek vekâlet ücreti reddedilen tutar daha yüksek olsa dahi (200.000 TL) kabul edilen tutar olan 50.000 TL üzerinden hesaplanacak vekâlet ücretini geçemeyecektir. Unutulmamalıdır ki ,hesaplanan neticesinde hükmolunan nispi vekalet ücreti ,( 7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 13.madde hükmü gereği Tarifenin ikinci kısmında belirlenen maktu vekalet ücretinin altında olamayacaktır.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/2529 E. , 2020/2747 sayılı kararına konu olayda davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Bilirkişi raporunda murisin %40 oranında kusurlu olduğu yönünde rapor sunulmuş ,mahkemece davacı eşe 155.758,39 TL maddi tazminat ile 60.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 06/07/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, Mahkeme isteğin kısmen kabulüne karar vermiş,hüküm temyiz edilmiştir.Yargıtay , karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10. maddesinde; “(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.” düzenlemelerine yer verildiği ; reddedilen ve kabul edilen manevi tazminat miktarı yönünden, davalılar lehine hükmedilen vekalet ücretinin davacı lehine hükmedilen vekalet ücretini geçmemesi gerekirken, AAÜT’nin 10/2. maddesi gözetilmeden davalılar lehine vekalet ücreti takdir edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna hükmetmiştir.
SONUÇ
1-İş kazası nedeniyle ölen işçinin yakınları lehine, duyulan elem ve ızdırabın bir nebze de olsa hafiflemesini sağlaması nedeniyle önemli bir konumda olan manevi tazminat miktarının belirlenmesinde mahkemenin takdir yetkisi söz konusudur. Ancak bu takdir yetkisi keyfi kullanılan bir yetki olmayıp ,Yargıtay kararlarında belirlenen ölçütler ve somut olayın özellikleri gözönünde bulundurularak manevi tazminatın miktarı belirlenir.
2-Avukatlık ücreti, kanuni vekalet ücreti ve avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan vekalet ücreti olarak iki kategoriye ayrılmıştır. Kanuni vekalet ücreti; davanın kısmen kabul veya reddi hâlinde , yargı organlarınca talebi kısmen veya tamamen kabul edilen taraf lehine hükmedilen vekalet ücretidir.
3-Avukatlık Kanununa getirilen 164.madde düzenlemesi ile HMK 323.maddesi hükmünün çeliştiği doktrinde sıklıkla dile getirilmiş, vekalet ücretinin avukat lehine mi taraf lehine mi hükmolunası gerektiği tartışma konusu olmuşsa da,Yargıtay kararlarında sıklıkla üzerinde durulduğu üzere Avukatlık Kanunu 164.madde hükmü vekalet ücretinin aidiyeti hususunda değil avukat ile vekil arasındaki iç ilişki bakımından değerlendirilmelidir.
4-Kanuni vekalet ücretinin avukat lehine hükmedilmesi gerektiği hususu barolar tarafından sıklıkla dile getirilse de ,avukatın yargılamadaki konumu, yargı organınca hükmedilen karşı vekalet ücretinin haksız veya hukuka aykırı olarak davaya konu tarafın dava masraflarını ve zararını gidererek denkliği sağlamak olduğu hususu gözönünde bulundurulduğunda avukat lehine hükmedilecek karşı vekalet ücretinin hak arama hürriyetine ve Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına aykırılık teşkil edeceği açıktır.
5- Manevi tazminat talebinin kısmen veya tamamen reddi hâlinde hükmolunacak avukatlık ücretinin miktarının belirlenmesi önemlidir .Bu konuda Avukatlık Kanunu ile getirilen hüküm özel bir düzenleme olup,başta manevi tazminat davaları için geçerli olan bu düzenlemenin kapsamına yapılan değişiklik sonra maddi tazminat davaları da dahil edilmiştir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10.maddesi gereği manevi tazminat davasının kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
6-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10/3.maddesine göre, manevi tazminat davasının tamamının reddi durumunda avukatlık ücretinin, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunacağı dikkate alınarak, maktu vekâlet verilir. Avukatlık Kanunu 10.maddesi düzenlemesi, hak arama hürriyetinin güvencesi niteliğindedir.
Kaynakça
1- SEÇKİN ,M.Türkalp,”Güncel Yargı Kararları Işığında İşçi Yakınlarının İş Kazası Nedeniyle Manevi Tazminat Talepleri”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 16, Sayı:178 , Haziran 2021,s.1161-1177
2- Şimşek, Mehmet (2016). “Yargı Organlarınca Hükmedilen Vekâlet Ücretinin Aidiyeti Sorunu “, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi , 0 (2016), 535-561 .
3- ÇELİKOĞLU , Cengiz Topel , “Karşı Tarafa Tahmil Olunan Avukatlık Ücretinin Hukuki Niteliği”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 1093-1139
4- Murat Aydın, Avukatlık Ücreti, Ankara-2004, 2. Bası, s.252